Tarihi bulgular

Bölgenin tarihi güzelliklerini tarif etmek hemen hemen imkansızdır. İşte bazı örnekler;

Gezegen tanrı, 25 Aralık ve Noel'in anlamı

Noel Baba'nın Filistini ziyaret ettiğini biliyoruz. Bu seyahatinde muhtemelen Mithra tapınağı başrahibi ile konuşmak için Babil'e gitti. Gezegen-Tanrı'nın, dünyanın dönüş yönü değişimindeki etkilerini, etkisi ile dünya üzerinde sebep olduğu felaketler ve diğer efsaneleri dinledi.

Bu uzay olayları Noel Baba'yı derinden etkiledi ve 25 Aralık ile Mithra (Perseus) Gezegen-Tanrı arasındaki ilişkiyi inceledi. Babil'deki Astronom-rahip, gezegen-tanrı'nın uzun ve uzun yörüngesinde ve yüzyıllar içinde değişmez aralıklarla ve belirli tarihlerde, yeryüzüne yakın geçtiğini açıkladı. Bu Sümerlerin astronom-rahiplerince hassas bir biçimde keşfedilmişti ve sonraki geçiş tekrar 25 Aralık'ta olacak ve geçiş tarihi asla değişmeyecekti.  Rahip böylece, bu gezegene tanrı olarak tapan insanların neden 25 Aralık'ı Mitra'nın doğum tarihi olarak kabul ettiklerini ve bunun İsa'nın doğum tarihi değil ama tanrının geçiş tarihi olduğunu bildirmişti.

Astronom-rahip, niye bu gezegen-tanrı'nın kötü, ürkütücü ve korkutucu isimler aldığını, Anadolu ve Orta doğuda yaşayan insanların bu devasa gezegene bütün diğer büyük tanrılar gibi "EL" adını verdiklerini de anlattı.

Bir süre sonra,  çalışmalarını bitirerek, gizli Mitra kurallarını halka açıklayan ve uyumlaştırma üzerinde açıklamalarını yayımlayan Nicholaus, birçok yüzyıllar boyunca insanları korkutan bu gezegen-tanrı'yı insanların daha kolay anlamaları için anlaşılır bir isim aradı. Çünkü, Mithra adı, evrenin devamlılığını ve düzenini sağlayan bu sonsuz gezegen-tanrı'yı ifade edemiyordu.

Astronom-rahiplerin hesaplamalarına göre, bu gezegenin yörünge süresi 3661 güneş-yılı ve son görünüşü İÖ 25 Aralık 1649'du. Buradan gelecek görünüşün İS 2012'de olacağı hesaplanabilir.  Bu gezegen-tanrı, ne Nicolaus'un yaşadığı zamanda nede uzun zaman boyunca herhangi birisi tarafından görülemezdi. Bu nedenle, gezegen-tanrı görülemediğinden Nicolaus, "EL" ismine "NO" önekini ilave ederek, olumsuz ve korkulan biri anlamında "NOEL" adını verdi. Bu isim, EL'in doğu yaklaşımını yansıttığına benzer bir şekilde NO'da batı düşüncesini yansıttığı  için gerçekten  de alışık olunan bir isimdir.

Sonuç olarak, “NOEL” ismi bir doğum günü değil, fakat gezegen-tanrı'nın adı ve 25 Aralık'ta dünyaya yakın "GEÇİŞ TARİHİ" dir. Bu olgulardan sonra, yeryüzündeki tüm Mithra babaları 25'i "NOEL GÜNÜ"nde bir araya gelerek Nicolaus'un "Evrenin yaratılışı" ve "İnsanın amacı" konusundaki söylemlerini ve beyanlarını okumaya başladılar ve, Mira'lı Nicolaus'u kutsal ve ilahi durumundan ötürü babaların babası "Pater" olarak ilan ettiler.*

Artemis tapınağı ve Noel babanın kilisesi

Noel baba'nın mezarının yer aldığı kilise, Nicholaus doğduğunda, Artemis'in güneş tapınağıydı. Artemis, eski Helen mitolojisindeki  tanrıçalardan biriydi ve bu mitolojiye Likya uygarlığının bir hediyesidir; Tanrıça Artemis'in annesi tanrıça Leto'ydu. Leto'nun iki çocuğu vardı, Apollon ve Artemis. Myra İÖ 6-5. yy.'da, tanrıça Artemis adına kuruldu. Artemis ismi ve mevcudiyeti, Mira'nın "Koruyucu Tanrıçası" olarak canlandı. Kurucular, onun adına bir de tapınak inşa ettiler. Nicholaus çok erken yaşlarda Mira'ya geldiğinde bu tapınağın güneş baş rahibi amcasıydı. Ölümünden sonra Nicolaus baş rahip olarak seçildi.

Bu tapınak Roma imparatoru "Diocletianus zamanında (İS 4.yy.başları) hem güneş ve hemde Mitra tapınağı olarak kullanılıyordu. Bundan sonra bu tapınak, İstanbul'un kurucu babası ve ortodoks Hristiyanlığın resmi devlet dini olarak kabul edilmesi için çalışan Roma imparatoru I. Constantin zamanında da bu gelişmelere rağmen bir tapınak olma fonksiyonunu muhafaza etti.  Batılı yazarlara ve ortodoks kilisesinin açıklamalarına zıt olarak,  Nicolaus (Noel baba) Iznik'te İS 325'te toplanan konsüle asla katılmadı ve anlatıldığı gibi  ne piskopos veya başpiskopos nede Ortodoks veya Katolik olarak yaşamadı.*

Çalınan kemiklerin sırrı

NOEL BABA, zaman içinde unutuldu. Bazı gemici ve tüccarların o zaman yıkılmış  -hatta temelleri dahi görülemez halde olan tapınaktaki mezarını açarak kemiklerini çalmak için 11.yy.'ın sonlarına doğru 1087'de gizlice Mira'nın limanı Andriake'ye geldikleri iddia edildi. İddia edildiği gibi, kemikler çalındığı zaman tapınağın kiliseye döndürüldüğü doğru değildir. Tapınak tamamen yıkılmıştı ve mezar büyük bir taş yığını altındaydı. Böyle küçük bir bölgede, dikkati çekmeden bir gece içinde taş yığınını kaldırıp kemikleri çalıp çıkarmak olanaksızdı. Diğer taraftan, tapınağın bir kiliseye dönüştürüldüğünü kabul etsek dahi, bu binada birçok rahip, dini kişiler ve sorumlular olmalıydı. Bina bir mahalle içinde yer almıştı ve etrafta birçok insan yaşıyordu. Bu insanlara hissettirmeden mezarı açmak ve kemikleri almak mümkün görünmemektedir.  Alınan veya çalınan kemikler Noel Baba'ya değil ama başka bir mezara ait olmalıdır.

Noel Baba'ya ait olduğu iddia edilen kemikler, denizci ve tüccarların eski bir Mitra tapınma merkezi olan Sicilya'nın Bari şehrine getirilerek burada tekrar bu denizci ve tüccarlarca finanse edilen bir Mitra tapınağına gömüldüler. Bu dönemde İS 1073'ten başlayarak şehir Norman'lar tarafından yönetiliyordu. O zamanlar Bari ile rekabet halinde olan Venedik'in vatandaş ve yöneticileri, Bari'ye getirilen kemiklerin gerçek olmadığını gizlice öğrendiklerinden, başka bir Mitra tapınağı inşa ettiler ve buraya "Noel baba'nın amcasının kemikleri" olarak adlandırdıkları bazı kemikleri taşıdılar.*

*Bu bilgi,  Noel Baba dünya temsilcisi - H.Ö.Aktosun'dan alındı.

Kyaenai'de sarkofajlar

Kyaenai bölgenin en yüksek tepesinde inşa edildi. Buradan 360 derecelik bir manzara seyredebilirsiniz. Kekova ve etrafındaki diğer küçük adalar tam sizin önünüzde yeralacaklardır. Şehire doğru, tiyatrodan sonra dev mezarlar dikkatinizi çekecek. Bunların bazıları üzerinde, aslan başları görülebilir. Kyaenai'nin tarihi konusunda elde somut bir bilgi yoktur. Akropolisi çevreleyen yamaç üzerindeki maki ve çalılıklar arasında, çoğu Roma dönemine ait kalıntılar arasında Likya tarzı bir çok mezar vardır. Büyük miktarda Bizans anıtları, şehirde Bizans döneminde de yerleşim olduğunu gösterir.

Sura'nın gözetleme kulesi

Demre'den 5 km. mesafede, Kaş yolu üzerinde eski Sura şehrinin kalıntıları uzanır. Sura'nın tarihi üzerinde hemen hiç bilgi yoktur. Bununla birlikte, akropolisin güneyinde bulunan kaya mezarları ve Likya dilinde yazılmış mezar taşlarından Sura'da en geç İÖ 4.yy'da yerleşim olduğunu biliyoruz. Bazı eski tarih araştırıcıları Apollo kültünün de burada başladığını söylerler. Bu ilahi duyumlar ve çıkarsamalar merkezinde, birtakım balıklara bakılarak gelecek anlatılırdı.

Apollon tapınağının kalıntıları acropolisin batısında bulundu. Tapınağın doğusunda, bu tapınak rahiplerinin şişe geçirilmiş balıkları suya batırarak gelecek hakkında beklentiyi anlattıkları bir su kaynağı vardır. Sura'da, şehir duvarlarından uzakta ve eski şehirlerarası yolun kenarında ikinci katına kadar muhafaza edilmiş bir gözetleme kulesi vardır. Halbuki birçok bilimadamı da bunun meşhur birinin mezarı olarak kullanıldığını iddia ediyor.

Simena (Kalekoy) sadece liman boyundaki lokantaları ve pansiyonları  için değil ama uzun zaman kalınacak, tabiat ve tarihin uyum içinde olduğu bir tatil beldesi olduğu için de ziyaret edilecek bir yerdir. Bu çok bilinen Likya şehri, Türk kıyılarının en cazip noktalarından birinde yeralır.  Simena'da evler, birbiri üzerine direklenen taşlardan ve çevre ile iyice bütünleşmiş biçimde inşa edilmiştir. Burada, Simena'da, çevre ile uyumsuz herhangi garip bir bina ile karşılaşamazsınız.

Eski çağlarda Simena küçük bir balıkçı köyü idi, sonraları haçlı St. John şövalyelerinin uzak askeri noktası ve şimdide uykulu bir balıkçı köyü oldu. Eski Simena şehri önce, -bir ada ve anakaranın kıyısal parçası, iki parçaydı. Anakarada, Kale köyü'nün cazip "kale"si, eski ve ortaçağlara ait karışmış yapıları ile bugün de  köyün tepesinde, kısmen eski Likya temelleri üzerine inşa edilmiş iyi korunmuş olan bu haçlı kalesi ayakta durur. Kalenin içinde Likya'nın en küçük anfitiyatrosu vardır.

Köyün doğu ucunda, denize yukardan bakan ve kadim zeytin ağaçları ile çevrelenmiş çok hoş bir sarkofaj grubu vardır. Kaleköy'ün limanının yanında diğer bir sarcophagus'da ansızın sudan çıkar.

Bugün, Bizans yerleşkesi kalıntıları merdivenleri, eski marinası, temelleri ve suyolları ile kıyı boyunca ve su altında hala bütün olarak görülebilir. Kale'ye bir tırmanış, Akdeniz'in en iyi manzaralarından birini gösterir. Kaleköy(Simena) Demre'nin köylerinden biridir.

Genelde Mira

Şehir duvarlarından anlaşıldığına göre, gerçek eski şehir tam tiyatronun yanındaki basamaklı bir tepenin üzerinde kuruldu. Likya birliğinin (lig) üyesi olan şehir, darphane olarak önemli bir rol oynadı. Mira'nın en eski paraları İÖ 3.yy'a kadar geri gider. Bu paralar üzerinde, Artemis ve yerel tanrıçaların görüntüleri vardır. Kalıntılar, Demre çayı boyunca uzanır. Mira'nın seçkin bir Likya şehri olarak 3 oyu vardı. Likya'nın İÖ 14.yy'a kadar geri giden bir tarihi vardır. Tiyatronun kuzeybatısındaki bir patikadan akropolis'e tırmanabilirsiniz. Akropolis'in dış duvarlarının Bizans dönemine tarihlendiği düşünülürken, iç şehir duvarları Likya döneminindir. Mira kalıntılarının geri kalanının çoğu yeraltında gömülü kalmış ve kazılmayı beklemektedir.

Tiyatro

İS 61'de havari St.Paul, Hristiyanlığın yayılması sırasında Roma'ya giderken burada kalmıştır. Böylece şehir, erken Hristiyanlık döneminde önemli bir dini merkez olarak değer kazandı. 2.yy.'da, Mira, piskoposluk idare bölgesi merkezi oldu ve bu dönemde tiyatrosu Oinoanda'lı Licinus Lanfus tarafından inşa edildi.

Harabelere girerken ilk önce Mira tiyatrosunu göreceksiniz. Toplam 35 sırası ile iyi durumdadır. İS 141'deki bir depremde hasar gördü. Fakat Rhadiopolis'li Opramoas adında zengin bir tüccarın yardımıyla tamir edilerek yenileştirildi. Tiyatronun sahnesi, sütünludur ve heykellerle süslenmiştir.

Likya kaya mezarları

Mira'nın eşsiz Likya kaya mezarları, sayısız pencereler arasından görülen çok katlı apartman blokları gibi ön yüzleri ile şehirlerarası yoldan görülebilir. Bu anıtsal sanat çalışmaları, eski Mira harabelerinin bir parçasıdır.  Mezarlar, akropolisin güney yamaçlarını bir dantel gibi kaplarlar. Harabelerin batısında nehir kenarındaki necropolis'te,   sağ tarafınıza dönerseniz burada daha çok mezar vardır. Mira'nın ilk kuruluş tarihi kesin olarak bilinmese de bulunan bazı Likya kitabeleri İÖ 5.yy'da yerleşimin mevcut olduğunu göstermektedir. Tarihçi Strabon Mira'yı, Likya'nın altı seçkin şehri arasında sayar. Mira'nın Likya birliğinde 3 oyu vardı.

Kekova adası, bütün bölgeye adını veren bu ada  Kalekoy (Simena) karşı yer alır. Adanın yan tarafında Kaleköy'e bakan batık şehir su altındaki bina kalıntıları ve caddeleri ile dünyanın görülebilecek gerçek harikalarından biridir. Manzara sizi kesinlikle etkiliyecektir.

Ada heryerde eski kalıntılarla doludur fakat kazı yoktur. Adanın güney kıyısındaki, Karaloz (korsan sığınağı) koyu ve Mavi mağaranın ziyaret edilerek buralarda yüzülmesi tavsiye edilir.

Türkçede "Kekova" adı "kekik ovası"ndan gelir ve etraftaki bölgeyi, eski Likya batık şehri Simena'yı tarifler. Eski, orta ve modern zamanların cazip  karışımı Kekova-Simena bölgesini güzel olduğu kadar ilginç hale getirir.

Adanın yan tarafında Simena'nın yerleşim bölgesinin bir parçası olan yarı batık harabeler, İS 2.yy'da korkunç bir depremde karanın denize doğru yer değiştirmesi ile oluşmuştur. Evlerin yarısı batmıştır ve merdivenler suya inerler. Bina temelleri ve eski bir liman da suyun altında görülebilir.